Bir Kamusal Mekan Olarak Çocuk Oyun Alanları 1
Çocukların kendi sokaklarında ve doğada oynamaları giderek zorlaşıyor !
Açık havada koşmak, oynamak bir çocuğun yalnızca fiziksel gelişimi için değil aynı zamanda kişisel gelişimi için de son
derece önemlidir. Oyun, çocuğun psikolojik gelişimine, sosyalleşmesine katkı sağlar. Çocuklar oyun oynayarak problem
çözme yeteneklerini ve yaratıcılıklarını geliştirirler, kısaca hayata hazırlanırlar. 1989 yılında kabul edilen Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi oyunu ve rahatlamayı çocuklar için bir hak olarak tanımlamaktadır. Aslında
çocuğun oynayabildiği her alan bir oyun alanıdır. Çocuklar evlerinin bahçelerinde, sokaklarında ya da mahallelerindeki
boş bir arsada arkadaşları ile birlikte üstelik yaratıcı bir biçimde oynayabilirler. Bugün, özellikle küçük kentlerde büyümüş
yetişkinlerin çocuklukları muhtemelen bu şekilde geçmiştir. Kardeşler, kuzenler, komşu çocukları hep birlikte tüm
mahalleyi oyun alanına çevirebilmişlerdir. Ancak, ne yazık ki yaşadığımız yerler değişiyor. Artan nüfus, yapılaşma, taşıt
trafiği nedeniyle çocukların kendi sokaklarında oynama şansları azalıyor. Hele büyük kentler için artık bu imkansız.
Üstelik giderek daha fazla anne çalışma hayatına katılmakta, büyük aileler yerini küçük ailelere bırakmaktadır. Bu
durum, çocuğun dışarıda geçirdiği zamanın daha kısıtlı olması anlamına gelmektedir. Kentleşme süreci ve değişen
toplumsal yapıya paralel olarak çocukların oyun oynamaları için düzenlenmiş güvenli mekanlara olan ihtiyaç da giderek
artmaktadır.
Çocuk parkları, küçük çocuğu olan ailelerin (ya da annelerin) en fazla zaman geçirdiği kamusal mekanların başında
gelmektedir. Bununla birlikte çocuklar ve aileleri için son derece önemli bu mekanlar genellikle bizim kentlerimizin en
ihmal edilen alanları olmaya devam etmektedir. Bunda çocukların ve kadınların kent yöneticilerine taleplerini
iletememelerinin ve çocukların kentte hiçbir temsiliyetleri olmamasının payı büyüktür. Çocuklar seçimlerde oy
kullanamazlar. Çocuk parklarının ihmal edilmesindeki bir diğer neden, acaba 40 yaşın üstünde ve çoğunluğu erkek olan
yöneticilerin çocukluklarında oyun oynamak için bir oyun parkına ihtiyaç duymamış olmaları ya da kendi çocukları ile
parka gitmemiş olmaları olabilir mi? İyimser bir tahminle yöneticiler henüz bu ihtiyacın farkında değiller ya da iki salıncak
ve bir kaydırağın yeterli olduğunu sanmaktadırlar.
Çocuk dostu kentler… Oyun alanlarının niteliği ve niceliği tüm dünyada önemli bir yaşam kalitesi göstergesi olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte son yıllarda yaygınlaşan “çocuk dostu kentler” yaklaşımı çocukların yalnızca kendileri için ayrılan alanlarda değil tüm kentte güvenli bir biçimde hareket edebilmelerine vurgu yapmaktadır. Hatta bu yaklaşım çocukların kendileri için ayrılmış alanlara hapsedilmelerinin bir tür kentsel ayrışmaya neden olduğunu ve çocukları görünmez kıldığını savunmaktadır. Çocuk dostu bir kentte tüm kamusal mekanlar çocuklar da düşünülerek tasarlanmalıdır. Aşağıda (Fotoğraf 1) bir semt müzesi olarak tanımlayabileceğimiz Berlin Kreuzberg Müzesi’nin bahçesinden bir fotoğraf görülmektedir. Bir müzenin bahçesini çocuklar için çekici hale getirmek, hem bir annenin müzedeki sürekli değişen etkinlik ve sergileri takip etmesini kolaylaştırmakta hem de çocukların çok erken yaşta müze ile tanışmalarına katkı sağlamaktadır. Fotoğraf 2 ise bir yaya yolundan, yani burası bir oyun alanı değil. İsteyen merdivenlerden inerek yoluna devam edebilir, isteyenler kayarak. Ben sırtında çantası kayarak yoluna devam eden gençler de gördüm. Bu kaydırak aynı zamanda çocuklara anne babaları ile birlikte oynama imkanı da yaratıyor
Kaynak:Yrd. Doç. Dr. Arzu Başaran Uysal
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Çocuk dostu kentler… Oyun alanlarının niteliği ve niceliği tüm dünyada önemli bir yaşam kalitesi göstergesi olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte son yıllarda yaygınlaşan “çocuk dostu kentler” yaklaşımı çocukların yalnızca kendileri için ayrılan alanlarda değil tüm kentte güvenli bir biçimde hareket edebilmelerine vurgu yapmaktadır. Hatta bu yaklaşım çocukların kendileri için ayrılmış alanlara hapsedilmelerinin bir tür kentsel ayrışmaya neden olduğunu ve çocukları görünmez kıldığını savunmaktadır. Çocuk dostu bir kentte tüm kamusal mekanlar çocuklar da düşünülerek tasarlanmalıdır. Aşağıda (Fotoğraf 1) bir semt müzesi olarak tanımlayabileceğimiz Berlin Kreuzberg Müzesi’nin bahçesinden bir fotoğraf görülmektedir. Bir müzenin bahçesini çocuklar için çekici hale getirmek, hem bir annenin müzedeki sürekli değişen etkinlik ve sergileri takip etmesini kolaylaştırmakta hem de çocukların çok erken yaşta müze ile tanışmalarına katkı sağlamaktadır. Fotoğraf 2 ise bir yaya yolundan, yani burası bir oyun alanı değil. İsteyen merdivenlerden inerek yoluna devam edebilir, isteyenler kayarak. Ben sırtında çantası kayarak yoluna devam eden gençler de gördüm. Bu kaydırak aynı zamanda çocuklara anne babaları ile birlikte oynama imkanı da yaratıyor
Kaynak:Yrd. Doç. Dr. Arzu Başaran Uysal
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Yorumlar
Yorum Gönder
facebook